27 Nisan 2010 Salı

Tribünde Küfür ve Şiddetin Nedeni..

Futbolun endüstriyelleşmesi süreci, futbol oyununun peşinden koşan
kitlelerin yeniden düzenlenmesini de beraberinde getirir. Artık istenen tuttuğu
kulüp için daha fazla para verebilecek, müşteri tipinde seyircidir.
Tribünlerdeki kitlenin nasıl oturacağına/nasıl ayakta durmayacağına, nasıl
davranacağına, neler söyleyeceğine dair formlar, diğer yandan ‘fair play’ ruhu
bir bakıma kitlelere dayatılır.
Önceden kralların sevmediği futbol kitleleri,
bugün futbol piyasasının patronlarınca eleştirilir. Eleştirilen ve istenmeyen,
değiştirilmeye çalışılan bahsettiğimiz ‘isyan potansiyeli’dir. Elbette, yapılan
isyanın hedefi ve kendisini nasıl tanımladığından çok ortada duran
‘potansiyel’ hali buradaki tartışmanın merkezindedir. Bunun yanında burada
tanımlandığı anlamda ‘taraftarlık’ bugün futbolu takip eden kitleler arasında
nicel olarak azınlıkta fakat etki alanı açısından güçlü bir konuma sahip asgari
kolektiviteden oluşan beraber ‘hareket etme’ temelli sosyallikleri içerir. Bu
tanım için, somut olarak, ‘tribün gruplarının’ içerisinde veya ilişki ağlarında
yer almak önemlidir.
‘Seyirci’ seyretmek fiili üzerinden pasif bir kabullenmeyi içerir. Kolektif
harekete görece kapalı olduğundan, bir kolektif tanım içinde
konumlandırılmaz. ‘Taraftar’ ise taraf olmak fiilinden türer ve ‘gösteri
toplumunda’ pasif izleyicilikle kavgalı bir varoluş sergilemesi üzerinde
durulabilir
“Seyirci yalnızca ‘sunulan gösteriyi takip eden’ iken, ‘taraftar’ taraf
olan ve onun ötesinde kendi ‘kolektif’ kimliğini oluşturandır. Sosyal
ilişki ağları içerisinde yer alma durumu, taraftar olmanın olmazsa
olmazıdır. ‘Taraf olmayı’ yalnızca bir spor takımının destekleyicisi
olma anlamında kullanmaktan ziyade, ‘aktif’ olarak sosyal ilişki
zemininde yer alanlar üzerinden kurmak daha etkili olacaktır.
Taraftarlık bir anlamda, gösteri toplumunun sunduğu ‘pasif izleyici
olma’ durumuna inat bir aktiflik çabasıdır. Bunu sadece ‘futbola’
ilişkin veya doksan dakikalık bir duruş olarak almak da yetersiz
kalabilmektedir. Burada mevzu olan konu, aslında sınırlı bir parçası
da alınsa bir ‘yaşam kurgusunun’ bilinçli veya bilinçsiz bir eleştirisini
anlatır. Aslında ‘tribüncüler’ arasında yaygın olan bir ifade bu
durumu çok güzel özetlemektedir:
“Tribün hayata gider yapmaktır...”
Endüstriyel futbol piyasası tarafından yaratılmaya çalışan futbol kültürü
ise, yalnızlığı, bireyselleşmiş hayranlığı ve tüketimi özendirir. Televizyon
futbolu, statlardaki kolektivite potansiyelinin yerine evde tek başına
yaşanacak sevinç veya üzüntüyü pazarlar. Oyunu doğrudan etkileme
ihtimalini ortadan kaldırır.
Kulüp ürünlerinin ya da futbolcu formalarının
tüketimine indirgenen ‘sevgi’ ise çoktan karın parçası haline gelmiştir.

“Futbolda yaşanan ticarîleşme kasten yeni tip bir taraftar profilini
tercih etmektedir; daha zengin ama, daha az ‘sadık” seyirciler.
Maçlarda hazır bulunan bu yeni seyirciler, gittikçe ‘taraftarlar’ yerine
‘tüketicileri’, güçlü bireysel kimliği veya bir sadakati ifade etmek
yerine eğlence arzusunu sürdürmeyi resmediyorlardı
yazını içeriğinden seçtiğim bi kısım yerler
yazının devamı alttaki linkte
http://www.pisburun.net/betikyurdu/dergiler/ilet/11berkay.pdf

son olarak eğer TARAFTAR sadece bi ticaret aracı bi müşteri olarak görülmeye devam edilirse futboldaki şiddetin küfürün önüne geçilemez..
İnsanlar eğlenmek için gittiği stadyumlara meşalesini pankartını bayrağını sokamıyorsa eğlenmek yerine başka eğlenmlere yönelir ki şiddet ve küfür bunun en başında gelir...
SONUNA  KADAR
ULTRAS....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder